14 Mart 2009 Cumartesi

Ölümsüzlük

Aşağıda son yıllardaki şaşırtıcı teknolojik gelişmeler anlatılıyor. Videoyu 09'30" a kadar atlatabilirsiniz. Örnekler giderek ilginçleşiyor ve sonunda...


Juan Enriquez: Beyond the crisis, mindboggling science and the arrival of Homo evolutis

Aşağıdaki habere bir bakın:
http://www.hurriyet.com.tr/dunya/11109602.asp

Listenin sonlarına doğru şaşırtıcı bir madde var: ölüm. Deniyor ki, 2050’den sonra bir zaman ölüme de çare bulunacak.

Bilmiyorum bu ne kadar atlatma bir haberdir, ya da bu füturolog yazar ne kadar cüretkar bir arkadaş.. Fakat bir gün gelecek ve bizden alınan kök hücrelerle organlarımızın birebir kopyaları yapılabilecek. Kesin. Şimdiden kulak yapabildiklerine göre, yirmi yıla kalmaz şöyle olur: pankreas kanseri mi oldun, al sana yeni pankreas. Videoda bahsedilen Homo Evolutis bu işte.

Peki, madem bilim bir gün ölümü ortadan kaldıracak (ya da en azından öyle bir ihtimal var), o zaman bütün insanlığın şimdiden bir araya gelip, bütün kaynakları bu konuyu araştırmaya yöneltmesi gerekmiyor mu? Yani birisi bana dese ki 100 yıl sonra öyle bir seviyeye geleceğiz ki, artık kimse ölmeyecek. Ben doğal olarak hemen sokağa atlar bu bilgiyi herkese yayarım ve derim ki: arkadaşlar hemen canla başla çalışmaya başlayalım. İnsanoğlu olarak hükmettiğimiz bütün kaynakları, varımızı yoğumuzu tıbbın emrine verelim. Verelim ki o 100 yılı 70’e, hatta belki 50’ye çekelim. Böylece şu anda 20’li yaşlarda olanlar ölümsüzlüğe kavuşabilirler. Ölümsüzlük diyorum oğlum ölümsüzlük, daha ne olsun. Uyumayın yahu!

2 Mart 2009 Pazartesi

Forbidden Experiment

On üçüncü yüzyılda, Roma imparatoru II. Frederick bir deney yaptırdı. Yeni doğmuş bir düzine çocuk dış dünyayla temasları kesilerek bir odaya kapatıldı. Bu çocuklarla hiç kimse tek kelime konuşmaz, görevliler sadece yeme-içme, banyo vb. temel ihtiyaçlarına yardımcı olurlar. Dünyada var olan dillerin hiç birini duymadan büyüyecek çocuklar sonunda kendi aralarında anlaşmak için temel bir dil geliştirecekler ve bu dil Adem ile Havva'nın da konuştuğu, Tanrı'nın Dili olacaktır. Kulağa çılgınca gelen bu teori zaten işlemez. Çocuklar herhangi bir dil geliştiremedikleri gibi, bir kaç yıl içinde ölürler.

Küçük yaşta ilgi eksikliğine maruz kalan çocuklarda beyin ve sinirsel gelişimin tamamlanamadığı bugün nörobiyolojik bulgularla kanıtlanmıştır. İlgi eksikliğinden kasıt, duyu organlarının yeterince uyarılmaması, örneğin, ses ve konuşmaları yeterince işitmeme, yetersiz düzeyde dokunulma, düşük sosyal iletişim ortamı içerisinde büyümedir.

Abnormal brain development

Soldaki resim 3 yaşında normal gelişmiş bir çocuğun beyin tomografisi. Sağdaki çocuk küçük yaştan itibaren duygusal ilgisizliğe maruz kalmış ve bunun sonucunda anormal bir beyin gelişimi göstermiştir.


Meraklısı şu kelimeleri wikipedia'dan araştırabilir: Forbidden experiment, impact of neglect in early childhood, language deprivation experiment, Adamic Language, Kaspar Hauser Syndrome.

25 Şubat 2009 Çarşamba

Bamberg'in nesi meşhur?

Birası. Frenkiş'ler için "sadece Keller'de neşesini bulur" demişler.

Aragazı: Efendim Keller, Grill ve Angebot. Bu üç kelimeden vaz geçebilmiş almancı görmedim ben daha. Tekrar tekrar söylüyoruz, var Türkçesi diyoruz. Kiler, Mangal ve İndirim (duruma göre Fırsat da denebilir). Lütfen... Neyse, konumuza dönelim. Gazı kes. Dön.

Eskilerde Bamberg'de 170'den fazla bira markası üretiliyormuş (öyle hatırlıyorum, yanlış olmasın). Bugün bu sayı dokuz. Yani 9 tane bira imalatı yapan tesis mevcut. Onların da tabi her birinin ayrı ayrı çeşitlerde üretim yaptığını düşünün. Bildiğim kadarıyla tek bir şehirde bu kadar çeşit bira bir rekor.

Klosterbräu tesislerini ziyaret ettik. Biranın nasıl yapıldığını sizler için (degmana gel) öğrendik.


Dandik makinayla bu kadar çekilebiliniyore.


Bununla birayı filtre ediyorlar. Aslında gerek yok ama biz ediyoruz dediler.


Sarı bira yapmak için ayrı, esmer bira için ayrı arpa kullanılıyor.

Arpayı suyla karıştırıp kaynatıyorlar. Sonra içine şerbetçiotu ve maya atıp soğuk ortamda günlerce bekletiyorlar. Maya şekeri yiyiyor ve alkol yapıyor. Olay temelinde böyle.

Yüzlerce çeşit maya var. Mesela Pilsener yapmak için Saccharomyces Uvarum koyabilirsin. İşlem parametreleriyle oynayınca (süre, sıcaklık vs..) biranın tadı değişiyormuş. Şeker oranıyla oynayınca da alkol oranı. Tabi bu kadar basit değil, bir sürü faktör birbirine bağlı. Aynı tankın altı ve üstü farklı mayalanıyor mesela. Ale yapmak için üstten mayalama, Lager yapmak için alttan mayalama yazayım ben, meraklısı araştırsın.

Bir ara yazayım size Bamberg biralarını. Rauchbier meşhur. Tütsülenmiş bira. Schlenkerla var güzel. Mahr's Brau da çok güzel. Mahir'in Yeri diyoruz biz ona :)

23 Şubat 2009 Pazartesi

Aachen'da Karnaval Fotosafari

Karnaval çılgınlığı Aachen'da tüm coşkusuyla yaşandı sayın seyirciler.
Evet ilk 15 dakikası ilginç geldi ama sonra baydı, hep aynı şeyler.

Bir dahaki karnavala Fenni Sünnetçi Sunullah kılığıyla katılmayı düşünüyorum.



İşte konvoydan şeker dilenen bir vatandaş.


Şeker yiyeyim derken kafaya ayakkabı fırçası yiyebilirsiniz. Gözümle gördüm, koltuk değnekli bir çocuğu sıyırdı geçti.



Melek yavrular "Alaaaf.. Alaaaf!" diyerek yeri göğü inlettiler.


Herkes şeker çukulata dağıtırken izcilerin talepkar tavırları dikkatleri çekti.


Backhalb denilen bir canavar varmış. Çok içenleri gece kapıyormuş bu mendebur. Korkma ya, eskidenmiş o. Bak arkada Dom.

Aachen'ın en iyi Currywurst'unu seçtik

Currywurst aslen Berlin menşeili bir Alman sipesiyalitesi olup, körili sosis demek oluyor efenim kendileri.

İlk yarışmacımız Ponttor'daki Fritness. Burayı Cathy adında etine dolgun bir bayan işletiyor. Tezgahın altındaki camekan salam sucuk, şnitzel, pane mane, fritöze atılabilecek ne varsa onlarla dolu. Valla çocukla falan giderseniz aman tezgahtan uzak tutun, mazallah melek yavrunuzu da fritözleyiverirler o derece. Kaç derece?


Acı oranlarına göre sıralandırılmış 6 çeşit Currywurst var. Bu dükkanın en acısı olduğu için AU HUUUUUR! olarak isimlendirilmiş. (Hmmm Vay canına olarak tercüme edebilir miyiz, ederiz ederiz..)



Yanında Vitamalz içtik, alkolsüz bira. Güzeldi.

Bu Au Huur'u yiyince gözler yaşarmaya, mideler fokurdanmaya başladı. Tadını beğendik. Fakat acı Currywurst'un içinde değil, üstüne serpilen sosta bulunuyor. Türk olarak bizi kesmedi, bu muymuş en acısı dedik ve güldük geçtik (burnumuzu silerek)..

Diğer yarışmacımız olan Maier-Peveling's de aynen bir kızartma lokantası fakat elit bir mekan olarak tasarlanmış. Sosyetik olunca kilo aldırmıyor muymuş? Hahaaayt sen onu benim bel çevreme anlat.


Maier-Paveling'e gitmek için Aachen Kapuziner Carree'deyiz





Elit dedik ya biz de havaya girdik, sanat şeyettik



Ve final budur hocam... Sosisler epey bi güzeldi. Asıl soslar çok sağlamdı. Ev yapımı Trüffel mayonez, Früchtige Senf Curry benim favorilerim. Tavsiye olunur.

Yarışmayı açık ara, uzak ara, hatta uçak ara, ne diyorsun olm, uzay ara Maier-Peveling's kazandı. Bu mekan sonradan açılmış ama isim 1800'lere dayanıyormuş. Dediğim gibi şıkıdım bir mekan, personel güleryüzlü, profesyonel. Fiyatlar da uygun. Örneğin bir Currywurst 2,80 Avro. Hem gözü hem mideyi doyuruyor a dostlar.

7 Eylül 2008 Pazar

Bamberg'de bir cevelan


Gürkan biraderim kalktı Stuttgart'lardan beni ziyarete geldi.
Bad Steffelstein'a doğru giderken tren camında ilginç figürler vardı.
Termallere vardığımızda da lombakları gördük.
Yer yer Sven'd bize katıldı (albümdeki sarışın Alman). Sven'i Türkleştirme çalışmalarına başladım. Dün akşam evlenilecek kız, eğlenilecek kız söz öbeğini ve anlamını öğrendi. Yarından itibaren de iş yerinde kahve içmeyi bırakıp çaya dönmesini sağlıycam.

22 Ağustos 2008 Cuma

bugün

Bugün boynum tutulduğu için evdeyim, işe gitmedim.
Yatmak çözüm değil, ağrı hissetmemek için oturarak arkaya yaslanmak gerekiyor. Tutulan kaslarının yük taşımayacağı bir pozisyon mutlaka var, büzük kası hariç hiçbir kas devamlı kasılı duramaz. İşte uygun pozisyonu tespit edeceksin ve öyle kalacaksın. 2-3 günün geçmesini bekleyeceksin. Nea?
İyi ki kablosuz klavye almışım diyerek yayıldığım kanapeden doğru biraz internette sörf yaptım. Arkadaşlarımın bloglarına baktım, yazıları büyüttüm ki okuyabileyim. Yeni bir şey yok kimsede.

Bir kaç site keşfettim.

fonolo.com --> henüz faaliyete geçmemiş olsa da fikir fena değil. Büyük şirketlerin
çağrı merkezlerini aradığımızda içinde gezindiğimiz menüler var ya hani. Onların içinde kaybolmamak için düşünülmüş bir hizmet. Normal bir telefondan fonolo'yu arayacaksınız, onlar da sizi istediğiniz menüye çabucak yönlendirecek. Ama bence fazla kasmışlar, veritabanlarını güncel tutmak için menüler içinde speech recognition, node validation falan filan, ne gerek var kardeşim. Çağrı merkezi işletenler, Turkcell, Garanti Bankası, vs. sözüm size. Adam ol da koy bir tane çağrı menüsü ağacı web sitene kardeşim. Yazalım biz "kartım çalındı" veya "tarife değişikliği" diye, pat bulalım aradığımız tuş kombinasyonunu. Di mi ama...

lifeorganizers.com--> daha iyi organize olmak için tavsiyeler veren site. Aylık checklist'leri var, yok efendim bugün çöp kovalarını deterjanla yıka, yarın arabanın yağına bak, öbür gün kırlarda koşarsın falan filan. İyi hoş da bazı tavsiyeleri bize göre değil, çok Amerikanvari. Garagesale için hazırlık yap falan, ne diyon kardeşim apartman çocuuyuz biz.

Freecorder
--> Toolbar olarak eklenebilen bu program ile radyo kanallarını dinlemek ve de kayıt yapmak mümkün ve de beleş.

Crank Yankers --> Youtube'a bunu yazın ve gülün. Favori karakterlerim Spoony Luv (Spoony Luv places a personal ad özellikle), ve İngiliz lordu Neils Standish. Buların hareketli videoları da var kuzende ama nerede bulunur ben bilmiyorum.

17 Ağustos 2008 Pazar

kopenhag

Şehircilik anlamında Alman metropolleriyle yarışamayacak olsa da Kopenhag'ı sevdik.

Çünkü:


Bkz. Türk parası geçiyor. Yani geçiyor demek isterdik tabi ama dükkanda geçmese de bir döviz bürosunda geçtiğini gördük.


Kastellet bir askeri kışla ve beşgen biçimli bir ada. Aynı zamanda turistik bir mekan. Gündüz saatlerinde gezilebiliyor, ordu halka izin vermiş. Kırmızı renkli uzunlamasına geniş binalar var. Hadi Türkçesini de söyleyelim: erat pavyonu. Pek şirin. Demek ki ordu mimarisi de şirin olabiliyormuş.


Şehrin ortasında krala ait bahçeler var (Rosenborg Have). Buradan çayır çimen olarak istifade ediliyor. Resimdeki yayvan ağacın üstünde(veya içinde diyelim) tam 3 kişi var.


Sanatla dopdolu bir şehir Kopenhag. Resimdeki duvarlar biraz fazla dopdolu olmuş evet. "Boyun fıtığı tedavi edilir 0533 658...." diye bir yazı asasım geldi.


Metroda şoför yok. İsterseniz en önde oturun, camdan Rollercoaster misali önünüzdeki yolu izleyin. Gecenin geç ve sabahın erken saatlerinde sık metro seferleri yapılıyor. Bir arkadaşım dedi ki nükleer reaktörleri durduramadıkları için gece de elektriği harcayacak bir yol bulmuşlar. Olabilir, insan çalışmadığı için sonuçta tek gideriniz elektrik. Şehir merkezinde pek fazla metro durağı yok yalnız. Daha çok banliyölerde oturanlar için.


Free Town of Christiania. Buraya polis karışmıyormuş. Ot mot, bu tür dalgalar serbestmiş. Resimde sağdaki siyah Merso da, işi ilerletmiş bir zenci abimizin arabası. Adam artık sokaklarda değil ama kılık kıyafet, saçlar, altın zincirler falan aynı tabi ki.


Bu alet (defibrilatör) tren istasyonu, havaalanı vb. bilimum yerde var. Kalbi duran birinin kalbini şok vererek çalıştırabiliyorsunuz. Merak etmeyin öyle zart diye şoku verip sağlam adamı öldürmüyor, hastaya bağlandıktan sonra ne yapılacağını alet kendi anlıyor ve karar verip sizi yönlendiriyor. Bunu görünce aklıma Dario Moreno, Kemal Sunal ve Atatürk Havalimanında kalp krizinden ölen bilmediğim nice insanlar geldi. Hey gidi teknoloji gözün kör olsun.
Defibrilatör projesi hk. daha fazla bilgi için: hjertestarter.dk.

30 Temmuz 2008 Çarşamba


Temmuz'un 30'uydu ve sabah uyandığımda manzara buydu. Sis ancak saat 10 gibi kalktı.
Almanya garip memleket...